28 Mayıs 2012 Pazartesi

bir anda sol elindeki çakmağı uzattı.
rica etmeme gerek kalmamıştı. -gereksiz resmiyetten hoşlanmaz hiç, şimdi biliyorum.-
havaalanında dumandan göz gözü görmez, gaz odası gibi bir sigara içilen mekanın en uç köşesindeki ayaklı kül tablasının başında ayakta duruyordu. yasakların yavaş yavaş hayata hakim olmaya başladığı günlerdi. Kapalı alanda kurtarılmış bölgelerimiz vardı henüz.
sigaramı yaktım, çakmağını geri verdim. gözlerini kıstı, kapatıp açtı. yanında durdum.
durdum ama başım dönüyordu.
çekimine kapılmıştım. tek istediğim gözümü hiç ayırmadan onu incelemekti, tepeden tırnağa. Nasıl olacaktı bu, benim gibi biri için mümkün değildi.
bunun yerine galiba gözlerimi kapattım biraz.
nasıl yürümüştüm buraya kadar? o kederli yüzünü bu yürümenin tam olarak neresinde algılamıştım?
aslında yüzü tam çakmağı uzattığı anda görünür olmuştu, arkasındaki güneş izin vermemişti daha önce. Ama bu, yüzünü gördüğüm ilk an olamazdı çünkü o anı biliyorum; yüzünü halihazırda tanıyordum, ben onu o an tanıyordum. öyleyse ben onunla bu yürümenin neresinde ilk kez karşılaşmıştım? işte bunu hala bilemiyorum.

peki ya O? kapıdan girdiğim anda direkt onun başında durduğu küllüğe yönelip sigara yakacağımı ve daha da ötesi çakmağımın olmadığını ne ara sezmişti?
bunlar bu kadar mühim şeyler değildi aslında. sigaramı küllüğe bastırıp söndürdüm ve orada bir boş koltuğa oturdum. Çantamı kontrol ettim, biletimi falan...anlamsızca hareketler işte. çünkü birşeyler yapmam gerekiyordu, sigaram bittiği halde sigara odasındaydım. gidemiyordum çünkü. O da orada duruyordu. Sigarası bitmiş yenisini mi yakmıştı, sigara içmeden öylece duruyor muydu?
bakamıyordum ki...
ama onun orada sigara içmeden küllüğün başında durmasını veya sigara üstüne sigara yakıyor olmasını hiç yadırgamıyordum. yadırgadığım tek şey, odadaki varlığımdı. öyle bir elektrik yayıyordum ki odadaki herkes de varlığımdan rahatsızdı sanki. Karşımdaki adam daldığı gazeteden bir anlığına gözünü kaldırıp, gazetenin üstünden bana bir bakış fırlatmıştı. yanımda oturan kadın da sağ bacağını indirip sol bacağını sağ bacağının üstüne atmıştı, bir de hafifçe "öhhö"liyerek yapmıştı bunu.  Bu böyle olmayacaktı. "ne yapsam? bir sigara daha mı yaksam" dedim. ama çakmağım yoktu, O da bunu biliyordu, aynı sahneyi tekrar yaşayacaktık,  dejavu gibi. ya da bu kez uzatmayacaktı çakmağı. O zaman rica etmek zorunda mı kalacaktım? ya bu kez çakmağını uzatmaya gönüllü olmazsa? aklıma lisede minibüste leman okurken gördüğüm karikatür geldi. erdener abi minibüste şöförün hemen arkasındaki koltukta oturuyor. arkasında oturan kadın para uzatıyor, "beyefendi şunu şöföre uzatır mısın?" diye. erdener abi o asık bıyıklı suratıyla "hayır" diyor.
yapar mıydı böyle birşeyi? Yapardı.
o zaman da biliyordum şimdi de biliyorum.

üff sıkıntılı bir durumdu, midem yanmaya başlamıştı. "ben en iyisi kalkıp köşedeki gazete standından bir çakmak alıp ikinci sigarayı yakmaya geleyim." dedim. Ben çakmak alırken odadan ayrılma ihtimali vardı. o an bunu göze alamayacağımı düşündüm.
Bir anda, kafamı çevirdim ve ona baktım. O anda, elindeki sigarayı söndürdü ve direkt bana yöneldi. "anons ediyorlar." dedi. anons ediyorlardı. kapıya gelmemizi istiyorlardı, benim uçaktı. bizim uçaktı yani. o an aynı uçakta olduğumuzu anlamıştım. ama o nasıl biliyordu aynı uçakta olduğumuzu. soramıyordum. sırt çantamı sırtıma taktığım gibi ardına düştüm. bir el bagajı veya bir sırt çantası yoktu. Bense hep kocaman bir sırt çantası taşırım uçağa binerken ya da otobüse...en az iki kitap, 1 kalem, parfüm, sakız nane şekeri falan gibi bir şeyler, belki bir hırka ya da şal, kulaklık, laptop, selpak, bir tek çakmak yok yani... Omzuna astığı keten torba modeli çantasından biletini ve kimliğini çıkarttı yürürken. ben de aynısını yaptım. belki de check in sırasında görmüştü beni; ben onu fark etmemiştim. Böyle olmalıydı. arkasında sıraya geçtim, artık onu inceleyebiliyordum.
"precise"
bu kelime onun devinimini, halini tavrını tanımlıyor evet.
biletler kontrol edildi. geçtik. uçaktaki koltuğuna kadar onu peşisıra takip ettim. Biletine bir kez bile bakmadı, adımları bir kez bile aksamadı, koltuğuna geldiği anda durdu. üstündeki dolabı açıp çantasını yerleştirdi ve yerine oturdu. tam ardında olduğum için ben de durup, onu beklemiştim. şimdi ise nereye gideceğimi bilmiyordum çünkü tüm bu esnada biletime bakıp koltuğumun kaç numara olduğunu anlamak aklıma gelmemişti. yani bir de tüm geldiğim yolu geri dönmek vardı eğer ön sıralarda oturuyor olsaydım. çok büyük panik ve sıkıntıyla biletime baktım. bir kez kendi etrafımda dönüp, tam koltuğumun önünde duruyor olduğumu kavradım. çapraz koltuklara düşmüştük. oturdum. koridor vermiş yer hostesi. buna öyle sevinmiştim ki...

bir iki dakika sonra bir adam geldi, orta yaşlı takım elbiseli biri. O kalktı. Hiç arkasını dönmeden yani beni görmeden - acaba hemen arka sırasında oturduğumu biliyor muydu?- adama yerine geçmesi için izin verdi. tek bir kelime dahi çıkmadı ağzından. muhtemelen kibarca gülümsemiştir. ve yeniden yerine oturdu. sonra benim cam kenarı ve orta koltuk yolcularım geldi. Hostes uçuş ve daha çok düşüş adabı üzerine ufak bir görsel şov yaptı. uçak kalktı. kaptan pilotumuz konuştu. yiyecek ve içecekler dağıtıldı, O nazikçe reddetti ama cam kenarındaki yolcunun kahvesini hostesten alıp adama iletti. bunun dışında da hiç bir yaşam belirtisi göstermedi. tüm uçuş boyunca dik oturdu ve göz hizasında önüne baktı. kaptan tekrar mikrofonu alıp"inişe geçiyoruz" uyarısını yaptığında kulaklığımı kulağımdan çıkarttım. yine bir anda arkasını döndü gözlerimin içine baktı ve bir sır verir gibi "şimdi geri dönemem, yapamayacağım." dedi.
   
yaani
nasıl anlatayım;
"pardon anlayamadım." bile diyemedim. Döndü tekrar önüne.
yanımdaki kadına baktım, hiç oralı değildi.
garipti.
bana söylemişti bundan eminim de, bu nasıl olmuştu? neden olmuştu?
indik.
ikaz ışıkları sönünce ayağa kalktı baş üstündeki dolabı açarken bana yan gözle baktı, çantasını aldı. bana uzattı "tutar mısın?" dedi ve koltuğunun önündeki cebe konulmuş skylife'ı aldı. sonra  çantasını elimden alıp dergiyi içine attı ve durdu. çantamı aldım yürümeye başladık. "yol boyunca düşündüm okuyamadım, oysa ben severim uçak dergilerini" dedi. "eve gidince okuyacağım."
" 'dönemem' demiştin konuşmak ister misin bir kahve içip" dedim.
"belki evde." dedi.
bu "ev" benim evim miydi?



 





2 yorum:

  1. Sezon finaliydi ve devamının gelmesi için sonbaharı beklemek gerekiyor sanırım.

    Yeni yazılarınızın sıklaşması ümidiyle, halen takipteyim.

    YanıtlaSil