Zaten dönemezdi. Bu öyle bir şey değildi.
Evet artık ve asla dönemezdi.
Ezel ve ebedi kapsayan bir zaman algısı içinde
düşünülmeliydi asla hep. Başka türlüsü mümkün değildir çünkü. Kendini, sahiden gizlemek bir şaşırtmaca
değildir belki kimbilir?
Zaman algısını yitirmek de değildi niyeti; aksine kendine
paralel bir zaman algısı yaratmaktı. Kendisine ve kendisine ait olana… Böyle yaşayabileceğini
fark etmişti.
Bir yolunu bulmuş muydu?
Gece saat 12 civarı olmalıydı. Havaalanından eve
döndüğümüzden beri dişe dokunacak bir şey anlatmamıştı; evin heryerini satılık
bir ev arayan ciddi alıcı gibi gezmiş; en ince detayına kadar çıplak gözleriyle
fotoğraflamıştı. Eşyalar ve eve özgü
ufak detaylarla ilgili bir sürü soru sormuştu.
Masanın üstünde duran süs mumunun ortasındaki sadece bir
defa, ve sadece bir iki dakikalığına yakılmış ve hemen üflenmesine rağmen yine
de oluşmuş o küçücük erimeyi görüp; “elektrikler pek sık kesilmiyor buralarda
galiba” diye bir soru atıp ortaya, benden mumun hikayesini anlatmamı istemişti.
Ona göre, onun dikkatini çektiyse, bu mumun, mutlaka bir hikayesi olmalıydı. Sıva
çatlağının, portakal sıkacağının, pikabın, parkedeki lekenin, balkon demirlerinin…
Ve o hikaye sağlam bir hikaye olmalıydı, başka bir
seçeneğiniz yoktu. O, o hikayeyi duyana kadar sizi sorularla yönlendirecek
sonunda duymak istediği hikayeyi size anlattıracaktı.
Buzdolabının üstünde kalmış olan televizyon kumandasını görüp
“bu kumanda genelde burada mı duruyor” diye başlıyordu. “hayır canım unutmuşum
orda.iyi gördün tv seyretmek istesek arayıp duracaktık şimdi bi saat” diye cevap
veriyordum. “en son ne zaman tv seyrettin” diye bir soru geliyor. “bilmem
tatile çıkmadan bir gece önce filandı galiba” diyordum. Ardından bir soru
daha: “film mi seyretmiştin en son?”, bir tane daha “Uyumaya gitmeden önce
mutlaka mutfağa uğrayan bir insan mısın?” ve bir tane daha: “çayın altını
kapatmaya mı girmiştin mutfağa?, sonra telefon
mu çaldı?”
-
Evet aynen.
Ben de gayriihtiyari buzdolabının üstüne bırakmışım demek ki, telefona
bakmak için.
-
Beklemediğin bir telefon muydu? Yoksa geceleri
pek aranmaz mısın?
-
Genel olarak telefonla konuşmaktan çok hoşlanmayan
biriyim; evet ayrıca geceleri telefonumun pek sık çaldığı söylenemez.
-
Peki öyleyse kimdi arayan?
-
Yanlış numaraydı.
-
Bak bu da güzel hikaye olurmuş ama hayır asıl
hikaye bu değil. Filmden bahset, hangi
filmi seyrediyordun?
Ve böyle devam ediyordu
hikayeler, hikayeler…. yorulmuştum en son sorduğu sehpanın üstündeki ıvır zıvır
çanağının içinde bulduğu pembe penayı gösterdiğinde; “o penanın nereden geldiği
hakkında en ufak bir fikrim yok” dedim. “En esaslı hikaye buymuş işte” dedi. Güldük manidar manidar.
Evet gece 12 civarı olmalıydı. Odasını hazırladıktan sonra
iyice yorulmuştuk. Hava henüz dışarıda oturulamayacak kadar serinlememişti. Yine
de üzerine çantasından çıkarttığı şal gibi bir şey aldı omuzlarını örttü.
Fincanlarımıza uzandık.
Dedi ki,
Dün gece bir rüya gördüm...
.
..
...
Ve anlatmaya başladı...